24 Ağustos 2007 Cuma

Avril Lavigne


Son dönemde en iyi çıkış yapan genç şarkıcılardan biri olan Avril Lavigne, kaliteli şarkıları, güzel sesi, boynundan eksik etmediği kravatı, kısa paçalı pantolonları ve çizgili çoraplarıyla kendine özel bir tarzı olan, "Britney Spears gibi olabilirdim ama ben, dış görünüşümü değil müziğimi satmak istiyorum" diyerek genç yaşta ünlü olmanın şımarıklığından da sıyrılmayı başarmış gibi görünen şirin bir Kanadalı...

Avril, Kanada’nın beşbin nüfuslu Napanee kasabasında, bir ev hanımının ve telefon firmasında çalışan bir babanın ortanca kızı olarak dünyaya geldi. Annesinin "her zaman ilgi odağı olmak isteyen bir çocuktu" diyerek özetlediği okul öncesi döneminde; yatağının üzerini sahne olarak hayal eden, çevresinde binlerce izleyeni varmışcasına havaya girip şarkılar söyleyen, zıplayarak konserler veren bu şirin genç kız, müzik dünyasına gerçek anlamda ilk adımını kilisede söylediği şarkılarla attı... Ardından küçük fuar alanlarındaçocuk parçaları seslendiren ve gerçek bir müzik tutkunu olan Avril, ’müziği meslek olarak seçmesini’ "yapmak zorunda olduğu iş" olarak açıklıyor.

Avril, şarkı yazmaya, ilk gitarını aldığı gün başlamış. "Dışarıdan eve her geldiğimde gitarımı elime alır, o gün başımdan geçenlerle ilgili sözler yazarım. İnsanların ne düşündüğü beni pek ilgilendirmiyor. Çünkü onlar benim hissettiklerim, benim sözcüklerim" diyor küçük kız... Belki de onu farklı kılan bu... Avril, kendisi gibi olmak ve ’istediği şeyi üretmek’ dışında birşeyin gerçekliğine inanmıyor. İlk fotoğraf çekimini anımsarken de bunu doğrulayan şeyler söylüyor; "İlk çekimde beni çok çekici ve alımlı göstermek istediklerini söylediler... Oysa ben doğal olmak, kendim gibi görünmek istiyorum." Henüz 17 yaşında müzik piyasasını yerinden oynatan, peşisıra klipler çekebilecek olanağa sahip yapımcılarla çalışan Avril, bu olgun davranışlarıyla gerçekten övgüyü hak ediyor.

Avril Lavigne, bir radyonun düzenlediği yarışmayı kazanarak Ontario’ya gitmeye ve efsane isim Shania Twain ile yan yana şarkı söylemeye hak kazandı. Bu, onun için oldukça önemli bir olaydı.. Belki de müzik piyasasına atılan adımların temelini oluşturuyordu. Üst üste gelen başarılar, Avril’ın, Napanee’deki okuluna bir süre daha devam etmesine engel olmadı. Asıl sıkıntısı, eğitimin içeriğiydi... Okulun "insan zekasını ölçüp geliştirmeye yetmediği" kanısında olan genç kız, eğitimini yarıda bıraktı ve müziğe ağırlık verdi.

Bir süre sonra çıktığı New York seyahatinde, sesi ve yeteneğiyle yapımcı Antonio Reid’in dikkatini çekti ve genç kız, Arista Kayıt Şirketi’yle sözleşme imzaladı. (Aslında bu yaklaşım, genç şarkıcının pek hoşuna gitmiyor; "Reid’in beni keşfettiği doğru değil, ben kendimi keşfettim" diyor.)

Daha sonra Manhattan’a taşınarak albümünün hazırlığına başlayan Avril için ilk çalışmalar oldukça sıkıntılıydı. Oldukça önemli, tecrübeli isimlerle bir arada olan genç şarkıcı, başka söz yazarlarının kendisi için şarkı yazması fikrine karşı geldi. "Ben kendi müziğimi, kendi sözlerimle yapmalıydım" diyordu... Stresli görüşmelerin ve uykusuz birkaç gecenin ardından Los Angeles’ta beyaz bir sayfa açtı. Burada, yapımcı ve söz yazarı Clif Magness ile bir araya geldi. Avril’a göre Magness; tam kendisine uygun, şarkıcının özgürlüğüne ve özgünlüğüne destek veren eşi bulunmaz biriydi. Böylesine güzel başlayan bir işbirliğinin başarıyı getirmesi tesadüf olmayacaktı.

Keyifli ve özenli bir çalışmanın ürünü olan ve tüm şarkılarının sözlerini Avril’ın yazdığı "Let Go" albümü, 4 Haziran 2002’de piyasaya sunuldu. Büyük ilgi gören ve kısa sürede müzik listelerinde üst sıraları zorlayan albüm, video klipleriyle de güncelliğini koruyor. Avril, çıkış parçası olan ’Complicated’ için, "Özel biri için yazmadım. Hayatla, ilişkilerle ve aldatılan insanlarla ilgili bir şarkı" diyor...

Görünüşe bakılırsa bu genç kız, müzik dünyasında adından yıllarca söz ettirecek... Nedersiniz?

23 Ağustos 2007 Perşembe

Anna Maria Jopek


2005 yılının Kasım ayında İş Sanat organizasyonuyla Türkiye'ye gelecek olan Polonyalı sanatçı Anna Maria Jopek, uzun yıllar şarkı söylemiş ve hala söylemekte olan bir babanın ve dansçı bir annenin kızı olarak 1970 yılında Varşova'da dünyaya geldi.

Müzik hayatına tüm zamanların en büyük bestecilerinden Frederic Chopin'in Varşova'daki Müzik Akademisi'nde başlayan Jopek, okulundan1994'te Wolfgang Amadeus Mozart'ın d-minör konçertosunu piyanoyla çalarak mezun oldu. Aynı yıl Witebsk'deki müzik festivalinde Michel Legrand ödülünü kazandı.

Takvimler 1996'yı gösterdiğinde sanatçı, ilk caz resitali için Varşova'daki Jazz Jamboree Festival'daydı. İzleyenlerin tepkisi mükemmeldi. Kağıt üzerindeki başarısı gecikmedi ve 1997 yılında önce dünyaca ünlü kayıt ve dağıtım şirketi Universal Music, sonrasında ise PolyGram Polonya ile sözleşme imzaladı.

Sözleşmenin ardından ilk albümü olan "Ale Jestem" ile profesyonel müzik piyasasına ilk adımını attı. 98'in başlarında "altın" satış rakamına ulaşan albüm, aynı yıl Polonya müzik endüstrisinin en önemli ödülü olarak kabul edilen "Fryderyk"e layık görüldü. Sonrasında çift albüm çalışması "Szeptem" raflardaki yerini aldı.

98'in baharında ilk çocuğunu doğurdu. Franek, Jopek'in yükselen kariyerinde bir şans yıldızıydı. Uluslararası Jazz Jamboree Festivali'nin 40. yılında Joe Lovano ile birlikte sahne aldı. Bir yıl sonra "Szeptem" ile platin albüm etiketinin sahibi oldu. 29 Mart 1999'da yeni albümü "Jasnoslyszenie" ile yeniden müzikseverlerle buluştu.

Aynı yıl Güney Kore'de Seoul Olimpiyat Konferansı'nda Polonya müziğini temsil etti. 2000 yılının baharında dünyaca ünlü film müziği bestecisi Wojciech Kilar ile birlikte çalıştı. Ford Coppola'nın "Drakula" ve Roman Polanski'nin "Dokuzuncu Kapı" filmlerinin de bestelerini yapan Kilar'ın yanısıra usta trompet sanatçısı Tomasz Stanko da Jopek'e eşlik eden isimlerden biri oldu.

Sonbahardaki büyük ilgi gören İsrail konserlerinin ardından Aralık ayında ikinci oğlunu dünyaya getirdi. Yeni binyılın ilk baharında grubuyla birlikte Berlin'deki Polonya Kültür Festivali'nde sahne aldı.

2002'de "Nienasycenie" müzik marketlerdeki yerini alırken bu çalışma ile altın, Pat Metheny ile birlikte kaydettiği "Upojenie" ile de platin albüm alma başarısına ulaştı.

Dünyaca ünlü Amerikalı caz gitaristi Pat Metheny, Anna Jopek'i şu sözleriyle tanımlıyor; "Anna daima özgün, daima farklıdır. Cesur, dürüst ve yeniliklere açıktır. Her zaman daha iyisi ve en iyisi için çabalar. Bu yönleriyle bana çok benzediğini düşündüğüm için onunla çalışmaya karar verdim. Çünkü onun hayatta kaygılandığı tek şey müzik! Tek şey..."

Anna Maria Jopek, Bir yıl sonra Almanya, İngiltere, Avusturya ve Amerika Birleşik Devletleri'ni kapsayan büyük bir turne organizasyonu düzenledi. Kendi müzisyenleri ve konuk sanatçısı Mino Cinelu ile canlı performans verdi.

Sanatçı, 2003 çıkışlı "Farat"ın ardından yine Universal etiketli son albümü Secret'ta yalnız İngilizce şarkılar seslendirdi. No Doubt grubunun klasikleşen "Don't Speak" adlı çalışmasını da yorumlayan Anna Maria Jopek, şarkıya kattığı caz motifleriyle No Doubt dinleyicilerinin de beğenisini topladı.

Anna Maria Jopek, kendisine en beğendiği sanatçılar sorulduğunda uzunca bir süre düşünüyor. "Bu soruya yanıt vermek hiç de kolay değil" diyor. Saymaya Diana Krall'dan başlıyor... Eva Cassidy, Ella Fitzgerald, Louis Armstrong, Frank Sinatra, Miles Davis, Bill Evans diye devam ediyor... Norah Jones'un sesinden etkilendiğini, klasik batı müziğinin dev bestecileri Mozart, Bach, Ravel ve Chopin'e hayran olduğunu söylüyor.

Jopek, hakim olduğu dinlendirici sesi ve kusursuz caz yorumuyla Polonya'nın müzik dünyasına kazandırdığı en büyük değerlerden biri olarak uzun yıllar adından söz ettirecek bir isim.

Anathema


Anathema, 1990 yazında heavy metal yapan bir beşli olarak "Pagan Angel" adıyla Liverpool merkezinde kuruldu. "Heavy doom"dan "death"e kayan bir tarza sahiptiler. 1990 yılında "An Iliad of Woes" adlı demoyu kaydettiler. 1991 yılında grubun adı Anathema (tanrının, İncil’in laneti) olarak değişti.

Bolt Thrower, Paradise Lost konserlerinde alt grup olarak çalarak kendilerine ait bir kitle oluşturmaya başladılar. Verilen konserler sayesinde Avrupa’da yavaş yavaş tanınmaya başlayan grup, birkaç aylık konser ve stüdyo çalışmasından sonra stüdyoya girerek "All Faith Is Lost"un kayıtlarına başladı. 1991 Temmuzunda çıkan demoya tepkiler çok iyiydi ve onlara ilk 7" anlaşmasını sağladı. "They Die" albümü, İsviçreli Witchunt Kayıt Şirketi tarafından piyasaya sunuldu ve ilk baskı hemen tükendi.

Bu başarının ardından Peaceville Kayıt Şirketi, grupla ilgilenmeye başladı. "Lovelorn Rhapsody" isimli şarkıları, Academystüdyosunda Peaceville’in yapacağı bir toplama albüm (Peaceville Vol.4) için kaydedildi. Bunun üzerine şirket, Anathema ile bir anlaşma imzaladı.

1992 Kasımında "The Crestfallen"’ın çıkışı ile grubun 4 albümlük anlaşması başlamış oldu. "Crestfallen", Academy stüdyolarında Hammy adlı bir prodüktör tarafından kaydedilmişti. Cannibal Corpse’un alt grubu olarak çıktıkları İngiltere turnesi, Anathema’nın iyi bir sahne grubu olduğunu göstermişti.

"Serenades" albümü de, Hammy yapımı olarak Academy stüdyolarında kaydedildi ve 93 Kasımında yayınlandı. Bu çalışma, piyasada büyük bir yankı uyandırdı ve bir çok olumlu tepkiyi beraberinde getirdi. Anathema, Kerrang Indie listelerine 2 numaradan girdi ve metal hammerda ayın albümü seçildi. "Sweet Tears" klibi, Mtv’de birçok kez yayınlandı ve albüm çalışması, ayın albümü adayları arasında yer buldu. İngiltere turnesini Avrupa’da bazı festival performansları izledi. Mtv Headbangers Ball’un Peaceville Kayıt Şirketi için hazırlanan bir bölümünde, At The Gates ve My Dying Bride ile birlikte çaldılar.

At The Gates ile çıktıkları turne, Anathema’nın, İngiltere’nin gelecekteki en güçlü rock gruplarından biri olacağı görüşünü ortaya koydu. 1994’ün Ocak ayında biten turnenin ardından Academy stüdyolarında "Pentecost III"ü kaydettiler. Bu albüm, onların melodik ’dark metal’de gerçek bir güç olmalarını sağladı.

Grup, "The Silent Enigma"yı kaydedinceye kadar Avrupa’da sürekli konserler verdi ve Noise Mathers, Headbangers Ball ve Brezilya Mtv’sinde kendisine yer buldu. "Silent Enigma", vokalist Darren White olmadan yapılan ilk albümdü. Gruptan ayrılan White’ın yerini gitarist Vincent aldı. Black Sabbath ve Pink Floyd’un kuzey doom (Paradise Lost ve My Dying Bride) tarzına uyumu "The Silent Enigma"yı doğurdu. Bu albüm, orkestral düzenlemeleri ile heavy metale değişik bir boyut kazandırdı. Anathema, Cathedral ve Paradise Lost ileturneye çıktıktan sonra 23 Ekim’de "The Silent Enigma"yı piyasaya sundu.

Grup, fazla vakit kaybetmeden Fon stüdyolarına girdi. Sheffield’daki bu stüdyoda 2 gün kaldılar ve memnun kalmadıkları için the Windings Stüdyosu’na geçtiler. Bir çiftlik içinde bulunan bu stüdyoda Tony Platt ile başlanan kayıtlar "Eternity" albümünü oluşturdu. Bayan vokalleri Michelle Dominion yaptı.

Albüm sonrası çıkılan uzun turnenin ardından 1998’de grubun kuruluşundan beri davulları çalan John Douglas ayrıldı ve yerine Soulstice davulcusu Shaun Steele geldi. Konserde session klavyeci olarak görev yapan Les de, Cradle of Filth’e transfer oldu. Yerine My Dying Bride kemancısı Martin Powell geldi. Aynı yıl "Alternative 4" piyasaya çıktı. Albümün sunuluşundan sonra basçı ve melankolik söz yazarı Duncan Peterson gruptan ayrıldı ve yerine Anathema ve My Dying Bride’ın albüm kapaklarını çizen Dave Pybus geldi.

Bu albümün ardından grubun Peaceville ile olan anlaşması bitti, peşlerinden koşan onca firmaya rağmen onlar Peaceville’in bir üst etiketi MFN ile anlaşarak herkesi şaşırttılar. Bu arda davulcu Shaun Steele gruptan ayrılarak yerini eski davulcu John Douglas’a bıraktı.

Yeni oluşan kadroyla grup, 99’da en karanlık albümlerinden olan "Judgement"ı çıkartarak müthiş bir başarı yakaladı. Çalışma, 20 ayrı dergide ayın albümü olarak gösterildi. Topluluğa Tiamat, Tristania, Moonspell gibi gruplarla turneye çıkma şansı verildi.

"Judgement" albümü Kit Woolven prodüktörlüğünde, Ventimiglia’da (İtalya) bulunan Damage Inc. stüdyolarında 3 ayda kaydedildi. (Grup elemanları kayıtlar sırasında uyuşturucu kullandıkları gerekçesiyle bir nezarette geçirdiler.) Albümün İngiltere dışında kaydedilmesinin sebebi, bu ülkedeki stüdyoların çok pahalı olması ve grup elemanlarının yalnız kalmak istemeleriydi.

"Eternity" albümünün turlarında grubun kalvyelerini çalan Les Smith’in 2001 yılı başında gruba katılmasıyla 2001 yazında Chapel’daki (İngiltere) Windings Stüdyoları’nda "A Fine Day Exit" kaydedilmeye başlandı. 1 Ocak’ta sunulan albümün yapımcılığını Nick Griffith yaptı.

Albüm kayıtlarının ardından Temmuz ayında Dave Pybus gruptan ayrıldı ve George Roberts gruba basçı olarak dahil oldu.

Tv İzle